Eldekileri İstemek

İnsanın sürekli mutluluğun peşinde koşması ama bir türlü yakalayamaması hep yaşanan bir hal. Hemen hepimiz için mutluluk hoş kokulu duman gibi bir şey, dışarda bir yerlerde duruyor, alıp eve getirmeye çalışıyoruz, çoğu zaman beceremiyoruz, becersek de evde durmuyor bir zaman sonra kaybolup gidiyor. Halbuki işler böyle olmak zorunda değil.

Bir büyük insan, bir zamanlar şöyle demiş: Çok istediğim bir şeyi elde etmektense, elde ettiğim bir şeyi çok istemeyi yeğlerim. Çünkü kişi istediği bir şeyi elde ettiğinde (çoğu zaman) ilk anlarda mutlu olmakla birlikte bu mutluluk geçici olacaktır. Çok uzun süren bir gayretin sonunda çok kısa bir mutluluk elde etmiş olmak da onu anlam veremediği bir mutsuzluğa sürükleyecektir. Bu durumda da mutlu olmanın öğrenilmiş yoluna yani daha üst seviyedeki bir hedefe kilitlenecektir. Böylece mutluluğun(!) peşinde koşma ama asla yaklayamama durumu sürüp gidecektir. Yani kişi mutlu olmak için hedeflerin peşinde koşmayı bırakmalı eldekilerle mutlu olmayı öğrenmelidir*. Eldekine odaklanmak ancak bu bakışı sürekli kendine hatırlatmakla mümkün olur. Gaza gelip dışarda bir yerlerde mutluluk aramaktansa eldekilerin kıymetini bilmeye kafa yormalı. Mesela sahip olduğumuz bir uzvun olmadığını düşünün, o uzuv yokmuş gibi davranın sonra onu tekrar kullanmaya başlayın ne kadar büyük bir nimete sahip olduğunuzu fark edersiniz. Örnek ilkokul düzeyinde oldu ama gerçek bu. Düzeyi yükseltelip biraz daha farklı taktiklerden bahsedelim.

Gönüllü Rezillik

Zaten mutlu olduğunu keşfetmenin bir başka yolu da insanın gönüllü rezillik çekmesidir. Herhangi bir alanda, zaman zaman gönüllü rezillik çekmek sahip olduklarımızın kıymetini bilmeyi sağlar. Gönüllü rezillikle bilerek ve isteyerek huzurlu alanın dışına çıkmayı kastediyorum. Mesela araba olmasına rağmen zaman zaman işe dolmuşla gitmek, sıcakta rezil olmak, dolmuş beklemek gibi hususlar kişinin sahip olduklarının kıymetini bilmesini sağlar. Sadece bununla da kalmaz, ileride benzer bir durumla karşılaşıldığında aşırı mutsuz olunmasını engeller. Tabiri caizse sıkıntı geçirmez hale getirir (bunu zaten yaşadım, biz alışkınız!).

Köylü Kafası

Diğer bir teknik de kişinin endişelerini iki sınıfa ayırmasıdır. Kontrol edebildiklerin ve kontrol edemediklerin. Kişiyi endişelendiren hususlardan bir çoğu kontrol edemedikleri kategorisine girer. Böyle bir sınıflama yapmak, kişinin bu endişleri umursamamasını sağlayacaktır. Politika, akrabalardaki sıkıntılar gibi durumların çoğu ikinci sınıfa girmektedir. Ancak kişi farkına varmazsa, bu gibi konular kişinin psikolojisinde çok ciddi olumsuz etkiler bırakabilmektedir. Bu alanlarla ilgili yapabileceğin çok küçük hamleler vardır. Belirli bir kişiye oy vermek gibi, etrafındakilere küçük tavsiyeler de belki mini ekonomik yardımlarda bulunmak gibi. Kişi bu küçük hamleleri de yaparak mevzuyu Allah’a havale ederse bu gereksiz sıkıntılardan tamamen kurtulacaktır. Köylünün dünyasında yapabilecekleri sınırlıdır. Tarla sulu değilse, yağmur da yağmazsa ne yapsın gariban, en fazla yağmur duasına çıkar. İşin ucunda yiyecek ekmeğe muhtaç kalmak da olsa, gücünün yetmeyeceği konulara kafa yormak, stres yapmak boşa çabadır, insanı mutsuz eder.
*Burada sorun hedeflerin olması ya da hedeflerin peşinde koşmak değil, sorun hedefe ulaşınca mutlu olacağını düşünmek. Yoksa elbette her insanın hedefleri olmalı ve bunun için çaba sarfetmelidir, ancak bunu mutluluk beklentisiyle yapmamalıdır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *