Damdan Düşmek

Girişimcilikte damdan düşmek önemlidir ama daha önemlisi damdan düşeni bulmaktır. Çalıştığınız kişi batmış, çıkmış, tekrar batmış, tekrar çıkmış olursa, yani damdan düşerse damdan düşenin halinden anlar. Eğer bu kişi çok başarısız değilse onunla çalışmak konfordur. Daha olgundur, ufak tefek şeylere takılmaz, işine odaklanır.

Öte yandan bu damdan düşme hadisesi farklı alanlarda tekrar etmesi gerekebilir. Örneğin kişinin bir iş kolunda çok yaşanmışlığı vardır, ancak birlikte yapacağınız işte ona düşen görevde herhangi bir deneyimi olmamıştır. Bu durumda yine sorun çıkacaktır. İş hayatında tecrübeli olması bir artı değer olsa da, birlikte çıktığınız yolda ondan beklenilen alanda hamdır. Bu da size yol, su, elektrik olarak dönecektir.

Elbette iş yaparken bakılacak birçok parametre vardır, damdan düşmek bunlardan sadece bir tanesidir. Tüm parametrelerde yüksek puan alan birini bulmak mümkün olmaz ama en azından değerlendirme kriterine bu parametreyi almak iş ilişkinizdeki stresi kayda değer ölçüde düşürecektir.

Sonuç; iş yaptığınız kişi mümkünse kendine düşen alanda en az bir kere damdan düşmüş olsun.

Sihirli Sözcük: Limited Şirketi

Limitler güçtür. Yeni kurduğunuz şirketinizde hemen her şey sınırlıdır. İnsan gücünüz sınırlıdır (sadece siz!), paranız sınırlıdır (0), tanıtım gücünüz sınırlıdır (eş, dost), müşterileriniz sınırlıdır (0). Bu kadar yokluk için de bir şeyi var etmek neredeyse imkansız görünür. Ancak durum tam tersidir. Bütün bu yokluklar sizin seçeneklerinizi daraltır, konsantrasyonunuzu yükseltir ve sizi gizli silahlarla donatılmış ölümcül bir ninjaya dönüştürür. Girişimci (özellikle yazılımcı olanları) sınırlarının farkında olmalıdır. Sadece gücünün yetebildiği özelliklere sahip compact ama iyi bir ürün ortaya çıkarmalıdır. Üstelik parası olmadığı için bunu çok ama çok hızlı yapmalıdır. Bir an önce müşterinin önüne çıkarmalı (agile), satmalı (marketing) ve ihtiyaca göre ürünü geliştirmelidir (customer development).

Yaşadığını Göster

Başlangıç şirketleri karınca gibidir. Karıncaların yerinde durmayan dinamik bir yapısı vardır.  Bu özellikleri çok ilgimi çeker. Diğer bütün hayvanlar “normal” şartlarda dururlar, herhangi bir değişiklik olduğunda kaçmaya çalışırlar. Ancak karıncalar farklıdır. Onlar hiç durmaz, sürekli hareket ederler. Bir değişiklik olduğunda ise zaten yoldadırlar ve en fazla yollarını değiştirirler. İşte başarılı başlangıç şirketleri karınca gibi olmalıdır. Sürekli aktif olmalı ve değişen şartlara anında tepki vermelidir. Büyük şirketler ise bitki gibidir. Şartların değişimine çok gecikmeli tepki verirler. Bir başlangıç şirketinin soluk alıp verdiği çevre çok değişkendir, eğer hayatta kalmak istiyorsa bu değişikliğe hızlı tepki vermeyi öğrenmeli hatta bir parçası haline getirmelidir.

Karıncaların bir başka özelliği de yılmaz olmalarıdır. Boylarından büyük nesneleri kaparlar ve sabırla, bıkmadan onu taşımaya çalışırlar. En sonunda da başarılı olurlar ve yeni işlere koyulurlar. Bir başlangıç şirketiysen karınca gibi ol, yaşadığını göster!

Canlı Kitap

Üniversite son sınıfta bitirme projesi yapmamız gerekiyordu. Proje arkadaşlarıyla şöyle bir karara varmıştık:

Madem bir proje yapacağız yapmaya, elimizden geldiğince iyi bir şey yapalım, belki ticari bir ürüne dönüştürürüz en kötü şartlarda iyi bir deneyim yaşamış oluruz, kaybedeceğimiz hiçbir şey olmaz.

Bu mottoyla yola koyulduk. Bitirme projesi kapsamında yapılabilecek konu ve teknik kategoriler belirlenmişti. Bunlar arasında en çok hoşumuza giden eğitim alanında üç boyutlu bir proje geliştirme başlığıydı. Biraz araştırmadan sonra Artırılmış Gerçeklik (AG) -Augmented Reality- konusunda çalışmaya ve bu alanda bir eğitim aracı geliştirmeye karar verdik. Biraz ön araştırma, çeşitli eğitimcilerle konuşma ve danışman hocamızın da yönlendirmesiyle AG ile fizik deneylerini yapmayı sağlayacak bir projeye başladık.

Continue reading

Tecrübe++

Okuldan yeni mezun olup da girişimciliğe atılmak isteyen gençler etrafındaki insanlarla bu fikirlerini konuşurlar. Çoğu zaman danışır gibi yapar ama aslında kafalarındakini onaylatmak isterler. İstediklerini duymadıklarında da başkalarından fetva aramaya koyulurlar, ta ki aradıkları fetvayı bulana kadar.

Bu yaklaşım doğru mudur? Bir taraftan doğrudur. Çünkü başkalarını dinlersen iş yapamazsın. Çoğunlukla insanlar iki türlü tepki verir. Ya her işe olmaz der ya da ayıp olmasın diye çok güzel fikir der. Onun için bir fikri kafaya koyduğunda pek kimseyi dinlemeden uygulamak gerekir. Sorun gerçekten kafaya koyup koymadığında, gerçekten bu fikri hakkıyla tartıp tartmadığında. Burada da tecrübe devreye giriyor. Bir miktar tecrübe fikirleri normalize etmeyi sağlıyor. Ayağı yere basmayan tarafları varsa, onları biraz törpülüyor.

Girişimcilik güzeldir ama streslidir. Genç yaşta böylesine ağır bir strese girmeye değer mi tartışılır. Uzatmadan fikrimi söyleyeyim gerçekten iyi bir fırsat yoksa ileride girişimcilik yapılması istenen alanda çalışıp tecrübe kazanmayı tavsiye ederim. Çünkü bir girişimi hayata geçirmek için öğrenilmesi gereken birçok bilgi vardır. Sadece teknik bilgiden bahsetmiyorum, insan ilişkileri, finans, ticaret hukuku, alandaki iş yapış şekli, aktörler gibi birçok konuda tecrübe kazanmak gerekiyor. Eğer bu alanda bir işte çalışılırsa bu tecrübenin maliyeti işverene yüklenir. Sonrasında tecrübe kazanılan alanda girişimcilik nispeten daha kolay olur. Tabi tek yol bu değil, ama diğer yollara göre bir tık daha konforlu.

Girişimcilik ve Amerika

Dün Doğacan ve Enis’in Amerika’ya gitmesi sebebiyle bir akşam yemeğine katıldık. Yaklaşık 15 kişilik bir arkadaş grubunun bulunduğu yemek her zamanki gibi bol muhabbetli ve eğlenceli geçti. Ben daha çok girişimcilik konusunda yaptığımız konuşmalardan bahsetmek istiyorum.

Cüneyt’in de yakın bir zamanda Amerika’ya gidecek olması son derece sevindirici bir haber. Benzer girişimci özelliklere sahip olduğumuzu düşündüğüm Cüneyt’in yaşayacağı tecrübeleri önemsiyorum. Sohbet sırasında özellikle startup mekanizmasının son derece etkin işlediği Amerika’da işlerin nasıl döndüğünü anlama açısından böyle bir iş değişikliğinin ne kadar önemli olduğunu konuştuk. Sonuçta Türkiye’de tüm girişimleri kapsamakla birlikte özellikle internet girişimleri oldukça az sayıda ve başarılı olan örnekler pek tekrarlanabilir değil. Çünkü başarılı oluş şekilleri çok kendilerine has. Biraz şans, biraz kişi faktörü ve biraz da çok çalışmayla ilgili. Ancak bu formül yeni girişimcilere pek bir şey ifade etmeyecek kadar genel bir formül. Öte yandan, Amerika’da işler daha yeniden üretilebilir ilerliyor, ya da buradan öyle görünüyor. Yeni bir girişimin nasıl ilerlemesi gerektiği son derece belirli. Olay adeta bir fabrikasyona dönmüş durumda. Bu Amerika’da işlerin daha kolay olduğu anlamına gelmiyor ama daha sistematik yürüdüğü kesin. Üstelik başarılı örnekleri inceleyip süreci çözmek nispeten daha kolay gibi. Ben bizim gibi enerji dolu kişilerin sistemi çözmeleri durumunda Amerika’da ve hatta Türkiye’de çok başarılı olacaklarına inanıyorum.

Gelelim girişimcilik konusuna. Bu başlık etrafında bir çok muhabbet döndü ama akılda kalan bir kaç maddeden bahsetmek gerekirse, özellikle The Social Network filmi ile de ilgili olarak, benim vurgulamak istediğim, ortaya bir şeyler koymak. Sonuçta Zuckerberg fazla uyanık, şanslı vs. olabilir ama en önemlisi ortaya bir şeyler koyması. Adam filmde de gösterildiği gibi tek gecede oturup bir uygulama yapıyor ve bu uygulama sayesinde sabaha kadar üniversite networkünü çökertiyor. İşin magazin tarafı bir yana, asıl önemli olan çok detaylı olmasa bile tümüyle çalışan bir uygulamayı bitirip insanların kullanımına açabilmesi. Benzer durum Facebook, ya da o zamanki adıyla TheFaceBook konusunda da geçerli. Adam öyle ya da böyle, belli başlı bazı özelliklerle uygulamayı kırk gün gibi bir sürede bitirip insanların kullanımına açıyor. Ve tabiki orada bırakmıyor. Konuya eğilmeye devam ediyor. Benim şahsi olarak zaman zaman yaşadığım ve etrafımda fazlasıyla gördüğüm temel sorun yarım kalmış projeler(kısaca YKP diyelim). YKP adeta bir karadelik gibi hayatımızdan zaman ve parayı yemekle kalmıyor, en gaz dönemdeki yüksek motivasyonumuzu çekip alıyor ve karşılığında bize hiçbir şeyi vermiyor. Üstelik YKP’ler öylesine tekrar edici ki, belli bir süreden sonra kronik birer hastalık haline gelip, hayatı bir YKP zincirine çevirebiliyor. Dolayısıyla bir projeye ya hiç başlamamalı ya da yarım bırakmamalı. Bu sebeple sevgili Cüneyt’i biraz da mecbur bırakmak adına, şu an üzerine çalıştığı son derece gizli hapşuruk uygulamasını bitirmeye davet ediyorum. Bu gizli projeyi ilk defa burada halka duyurduğum için umarım bana kızmaz ama bu onu bu projeyi bitirmeye mecbur edecektir. Cüneyt projeyi açıkladım artık bitirmeye mecbursun, bu yazıyı okuyan on binlerce kişi artık bu uygulamayı bekliyor.

Not: Yemeğe katılan hemen herkeste 2 megapixel ve üstü akıllı telefonlar olmasına rağmen, yemeğe ait hiçbir fotoğrafın (benim bildiğim) çekilmemiş olması size de manidar gelmiyor mu 🙂