Üniversite son sınıfta bitirme projesi yapmamız gerekiyordu. Proje arkadaşlarıyla şöyle bir karara varmıştık:
Madem bir proje yapacağız yapmaya, elimizden geldiğince iyi bir şey yapalım, belki ticari bir ürüne dönüştürürüz en kötü şartlarda iyi bir deneyim yaşamış oluruz, kaybedeceğimiz hiçbir şey olmaz.
Bu mottoyla yola koyulduk. Bitirme projesi kapsamında yapılabilecek konu ve teknik kategoriler belirlenmişti. Bunlar arasında en çok hoşumuza giden eğitim alanında üç boyutlu bir proje geliştirme başlığıydı. Biraz araştırmadan sonra Artırılmış Gerçeklik (AG) -Augmented Reality- konusunda çalışmaya ve bu alanda bir eğitim aracı geliştirmeye karar verdik. Biraz ön araştırma, çeşitli eğitimcilerle konuşma ve danışman hocamızın da yönlendirmesiyle AG ile fizik deneylerini yapmayı sağlayacak bir projeye başladık.
2006’da mezun olurken projeyi tamamlamış ve ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümü bitirme projeleri arasında en iyi ikinci proje seçilmiştik. Sonrasında ODTÜ Yeni Fikirler Yeni İşler yarışmasında da ön elemeyi geçmeyi başardık. Ekip arkadaşlarımızla önemli bir kararın arifesindeydik, okul bitmiş ve hepimiz mezun olmuştuk, ya projemizi profesyonel olarak geliştirmeye devam edecektik ya da herkes kendi yoluna devam edecekti. Hepimizin önünde birçok fırsat vardı, iyi firmalar da çalışabilir, yurt dışına gidebilir veya akademik olarak devam edebilirdik. Konuyu biraz değerlendirdikten sonra bir ekip arkadaşımız Aselsan’dan gelen teklifi değerlendirmeye karar verdi ve onun yerine başka bir sınıf arkadaşımızı alarak 4 kişi projeye bir müddet daha devam etmeye karar verdik.
Zorluklar içinde geçen 6 aydan sonra (hepimizin ekonomik durumu kötüydü ve tabiri caizse bazal metobolizmada yaşıyorduk) YFYİ yarışmasını birinci olarak kazandık ve 50.000 TL’lik ödülle birlikte şirketimizi kurduk. Yarışmayı kazanmış olmak bize hem ekonomik anlamda hem de moral anlamında önemli bir rahatlama sağladı. Projenin artık ürüne dönüşmesi ve hedef kitle tarafından kullanılması için gaza bastık. Yaptığımız ürün öğrnecilerin hız, ivme gibi kavramları daha iyi anlamalarını sağlayacak bir deney setiydi. Görsel olarak etkileyici ve gerçekten faydalı bir üründü. Ürünü pazarlamak ve olgunlaştırmak için birçok özel okul ve eğitim kurumuyla görüştük. En sonunda okulların bizim geliştirdiğimiz ürünle ilgilenmediklerini fark ettik.
Çok prestijli bir okul bile olsa görüştüğümüz yetkililerin bize sordukları temel soru şuydu:
Bu ürün öğrencilerin merkezi sınavlardaki başarısına doğrudan faydası var mı?
Biz öğrencilerin anlaması zor kavramları tam olarak anlamalarını sağlamaya çalışıyorduk, okullarınsa deneyle falan vakit geçirmeye niyetleri yoktu, onlar için önemli olan yapılan sınavlarda derece çıkarmaktı ki her ne kadar bizim ürünlerimiz dolaylı olarak bu amaca da katkı sağlasa da onların beklentisi daha doğrudan bir katkıydı. Çünkü okula çocuğunu gönderen velilerin beklentisi buydu. Çünkü ülkemizdeki eğitim sistemi sınavlar üzerinden yürüyordu. Bunu eleştirmek için söylemiyorum, bu olgunun doğruluğu veya yanlışlığı başka bir konu, ben bir girişimci olarak olan durumu ortaya koymak ve buna göre kendimi konumlandırmak durumundayım. Bu gerçeği öğrendikten sonra tekrar düşünme masasına döndük ve bir pivot yaptık.
Ortaya çıkardığımız ürün görsel olarak etkileyici olduğu ve bir yarışma kazandığımız için fuarlarda, teknoparka yapılan önemli ziyaretlerde mutlaka bizler de bulunuyor ve projemizi insanlara gösterme fırsatı yakalıyorduk. Hatta birçok ulusal kanalda haberlerimiz yer almıştı, gazetelere röportaj vermiştik. Bu tür etkinlikler sonucunda farklı alanlardan kişilerle konuşuyor ve geliştirdiğimiz teknolojinin bu alanlarda yaşanan sorunlara nasıl çözüm olabileceğine dair diyaloglar kuruyorduk. Yine böyle bir görüşme sonucunda bu teknolojiyle eğitim odaklı kitaplar yapma fikri ortaya çıktı. Bu alanda dünyada yapılmış birkaç deneme olmakla birlikte tam anlamıyla profesyonel bir çalışma yoktu. 2006-2007 yıllarından bahsettiğimi hatırlatırım, o zaman için artırılmış gerçeklik çok yeni ve teknik olarak da zor bir konuydu. Kitap fikri üzerine bir yayınevi ve bizi onlara buluşturan bir firmayla birlikte çalışmalara başladık ve bu çalışmaların sonucunda Canlı Kitap doğdu.
Canlı Kitap artırılmış gerçeklik teknolojisini kullanarak okul öncesi ve orta okul öğrencileri için özel olarak hazırlanmış kitap setlerine verdiğimiz genel addı. Okul öncesi için, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Kırmızı Başlıklı Kız gibi masalları canlandırdık. Kitapçılardan aldığınız renkli masal kitabının yanında bir cd çıkıyordu. Bu cd’deki programı bilgisayarınıza kurup, kitapla birlikte bilgisayarın karşısına çıkınca sayfalarını çevirdiğiniz kitap 3 boyutlu animasyonlar ve seslerle zenginleştiriliyordu. Yapması zor, anlatması daha zor bir iş. Onun için diyorum ki:
Görmeden anlayamazsınız…
Bu defa sektörü bilen, tecrübeli ve iyi çalışan partnerlerle projemizi geliştirmiştik. Kitapların içeriğini uzmanlar hazırlıyor, biz teknik alt yapısını geliştiriyorduk. Aşmamız gereken teknik sorunları hallettik ve canlı kitap Türkiye genelinde yüzlerce kitapçıda satışa çıktı. Uzatmayayım pek satmadı. Hatta kendi masrafını bile çıkarmadı. Kitaplar etkileyiciydi ama yeni teknolojilere ilgili ailelerden bizim ulaşabildiklerimiz dışında pek fazla kişinin ilgisini çekmemişti. Üstelik anlatmak ve tanıtmak gerekiyordu, rafa koyarak ilgi çekecek bir kitap değildi. Güzel bir proje ürüne dönüşmüştü ama ürün istenilen ilgiyi görmemişti.
Bir projeyi geliştirip, raflarda satışa çıkan bir ürün haline getirmek çok zor bir süreç. Her ne kadar ürün ticari olarak istenilen başarıyı yakalayamasa da teknik olarak ve fikir olarak son derece başarılı ve güzel bir işti. Bugün bile gurur duyduğum iyi bir iş ortaya çıktı. Tüm bu süreçten birçok ders çıkardım elbette ama yine de iyi ki yapmışım dediğim bir ürün oldu Canlı Kitap.
İşi burada bırakmadık elbette, farklı ürünler denemeye devam ettik ama en sonunda artırılmış gerçeklik teknolojisinin albenisi yüksek ama kimsenin almadığı, cebinden çıkarıp para vermediği bir alan olduğuna karar verip başka dünyalara yelken açtık. Aradan geçen on yıla rağmen hala artırılmış gerçekliğin istenilen patlamayı yapmamış olmasına bakınca doğru karar verdiğimizi düşünüyorum.