İşte sen busun!

Özçekim
Selfie çekince kendinizi görüyor musunuz?

Herhangi bir zaman diliminde gerçekten nasıl göründüğümüzün farkındamıyız? Muhterem bir arkadaşım var, zamanında hapse düşmüş. Bir defasında bana hapiste çektirdiği bir fotoğrafını gösterdi. Fotoğrafta gülümsüyor ama siz fotoğrafa baktığınızda zavallı bir adam görüyorsunuz, umutsuz, bitik bir genç. “Bu fotoğrafı çektirirken, çok mutlu olduğumu düşünüyordum, sonradan bakınca meğer ne kadar da sıkıntılıymışım.” diye anlatıyordu. Zaman zaman bu mevzuyu hatırlar düşünürüm. İnsan biraz uzaklaşıp kendini izlese dışardan nasıl göründüğünü farkedebilse hayatını çok farklı yaşayabilir ama bunu yap(a)mıyor. Çektikleri onca “selfie”ye rağmen insanlar nasıl göründüklerinin farkında bile değil.

Konuyu biraz açalım, görüntüden kastım sadece fiziksel görünüm değil elbette. Öyle olsa, dışardan birine bakarak onun ruh halini, bilgisayarcı deyimiyle “state”ini tespit edebileceğimizi iddia etmiş olurdum ki bu bazı durumlarda doğru sonuç verse de çoğu zaman yanıltıcı olacaktır. Bahsettiğimiz biraz daha ayrıntılı bir özçekim. Birinin bir hafta boyunca haberiniz olmadan sizi izlediğini, sabah akşam neler yaşadığınızı, verdiğiniz tepkileri, vaktinizi neye ne kadar harcadığınızı not ettiğini, fotoğrafladığını düşünün. Sonra da tüm bu bilgileri bir dosya olarak elinize tutuşturup, işte sen busun! dese, sizce o dosya nasıl olur?

İzleniyorsunuz bayım
İzleniyorsunuz bayım

Bence azımsanmayacak sayıda kişi için şoke edici bir dosya olacaktır. Bu dosyada özçekimlerdeki sahte peynir* gülümsemesi olmayacaktır. Zannettiğinizden daha mutlu ya da mutsuz olduğunuzu, az ya da çok çalıştığınızı, işe yaramaz insanlarla lüzumsuz mücadelelere girdiğinizi, sevdiklerinize yeterince zaman ayırıp ayırmadığınızı, gerçekte ne kadar yoğun olduğunuzu, kalabalıklar içindeki yalnızlığınızı ya da tam tersi hayli sosyal ve eğlenceli olduğunuzu görebilirsiniz.

Pratikte pek mümkün olmayacak bu durumu biraz simüle etmeye çalışalım. Mesela geçtiğimiz bir haftayı düşünelim. Neler yaptık, vaktimizin ne kadarını neye ayırdık? Örneğin, kaç saatimizi işe ayırdık? Ama gerçekten işten bahsediyorum, iş yerine gidip iş dışı şeylerle uğraşmayı işten saymadan, kemiksiz ölçüm yapsanız ne kadar zamanı işe ayırmışsınızdır? İnsanlar gelecekle ilgili tahminde bulunurken çok isabetsizler, bu bilenen bir gerçek. Eski dönemdeki bilim kurgu filmlerine bakmanız yeterli. Beni şaşırtansa geçmişle ilgili tahminde bulunurken de isabetsiz olmak. Soruya tekrar dönüyorum geçtiğimiz hafta gerçekten kaç saat çalıştınız? ABD’de yapılan bir araştırmaya göre günde 8 saat mesai yapan ortalama bir ofis çalışanı 2 saat 53 dakikasını işe ayırıyor**. Yani 8 saatte 3 saat bile çalışmıyor. Siz neden bu istatistiğe dahil olmayasanız? Muhtemelen siz de bu kadar çalışıyorsunuz. Bir haftada 168 saatin sadece 15 saatini işe ayırdığınıza göre geriye kalan 153 saati nasıl geçirdiğinizi bir daha düşünmenizde fayda var. Bir hafta boyunca neye ne kadar zaman ayırdığınızı incelediğinizde vaktin büyük çoğunluğunun boş işlerle geçtiğini görebilirsiniz. Çok yoğun olduğunu düşünen kişilerde bile ayrıntılı bir analiz yapıldığında önemli bir zamanın boşa gittiği görülebilir. Bu durumu eleştirmiyorum, insan olmakla ilgili. İnsanın bir robot gibi çalışması beklenemez elbette. Benim dikkat çekmeye çalıştığım şey algı. İnsan kendisinin bir robot gibi çalıştığını, hiç boş vaktinin olmadığını düşünüyor ama gerçek bundan çok farklı. Bir sonraki selfinizde poz vermeden gerçek bir çekim yapmayı deneyin, kim bilir belki bir şeyler görürsünüz.

*Yabancıların fotoğraflarda neşeli görünmek için İngilizce cheese diye seslenmesinin Türkçe’ye peynir diye çevrilmesi, milletimizin fotoğraf çektirirken peynir diye bağırması neresinden tutsan elde kalacak garabetlerden birisidir elbette.

**https://www.inc.com/melanie-curtin/in-an-8-hour-day-the-average-worker-is-productive-for-this-many-hours.html

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *