Geliştiren Anne-Baba

Kitap: Geliştiren Anne-Baba
Yazar: Doğan Cüceloğlu
Konu: Çocukları sahip oldukları potansiyelleri ortaya çıkaracak şekilde yetiştirebilmek için anne ve babaların bakış açıları nasıl olmalı?
Benim Notum:  4_star (5/5)


Çocuk yetiştirme konusunda anne ve babaların sahip oldukları kesin yargılar beni hayli şaşırtıyor. Çağımızın özgüveni yüksek ebeveynleri karşılaşılan her durumda çocuklara nasıl davranılacağı konusunda o kadar kendinden eminler ki bazen başkalarının çocuklarına müdahil olmaktan da çekinmiyorlar. İşin garibi bu muhteşem ailelerin fikirleri diğer muhteşem ailelerle de çelişebiliyor. Bu kadar çok saçmalığın havada uçuştuğu bir zamanda insan en azından ne konuştuğunu bilen birini dinlemek istiyor.

Her çocuk özeldir ama aynı zamanda her çocuk bir insandır. Çocuk yetiştirmede mutlak doğru yoktur fakat yer yüzünde yaşayan ve yaşamış olan milyarlarca çocuğu dikkate aldığımızda çocukların nasıl yetiştirileceği konusunda kayda değer bir enformasyonun olduğunu da kabul etmek gerek. Bize düşen bu enformasyondan doğru bilgiyi çıkarmaya çalışmak. Bazı ailelerin çocuk yetiştirmedeki ana akım yaklaşımları bir kenara bırakıp, tamamen sıra dışı yöntemler deniyor olması beni ürkütüyor. Elbette çocuk yetiştirme yaklaşımını sorgulamak önemli ama fazla deneysel bir yaklaşım bir insanın hayatını mahvedebiliyor ki bunun örnekleri çok.

Doğan Cüceloğlu bu alandaki önemli “uzman”lardan birisi. Geliştiren Anne-Baba kitabında makul ve akla yatkın bir bakış açısı sunuyor. Dediğim gibi mutlak doğru yoktur ve kitapta bahsedilenleri de bilimsel bir gerçek gibi düşünmemek gerekir. Yine de kitapta bahsedilenleri birebir uygulamaya çalışsanız bile çocuk yetiştirmede çok faydalı olacağını söyleyebiliriz. Benim açımdan çok sıra dışı bir bilgiyle karşılaşmadım ama daha önce karşılaştığım ve doğru olduğuna inandığım bazı kavramları hatırlamak, ne kadar önemli olduğuna kafa yormak ve tekrardan uygulamaya çalışmak açısından hayli faydalı bir kitap oldu. Kitapta yazılanları çocuklarıma uyguladığımda açıkça hissedilir olumlu gelişmeler gözlemleyebildim. Tabi zaman içinde insan öğrendiklerini unutabiliyor ama kitabın 178 sayfa olduğunu düşünecek olursak ara ara tekrar okumak ya da hızlıca göz atmak mümkün.

Kitaptan ilgimi çeken bazı noktaları paylaşmak istiyorum.


Kucağımda Tuttuğum Bu Çocuk Özünde Nasıl Biri?

Kucağınızda tuttuğunuz çocuk, muhteşem potansiyele sahip bir bireydir. Ve bu küçük insan doğumundan itibaren altı saat içinde iki sorunun cevabını hisleriyle, sezgileriyle izlemeye başlar.

  • Olduğum gibi kabul edilip seviliyor muyum?
  • Güvende miyim?

Şu dört soruyu nasıl yanıtlıyorsun

  • Çocuğuma ilgim var mı? Sevgi ilgiyle başlar. Çocuğuma gösterdiğim ilgi ona değer veren, onu özel gösteren birinin ilgisi mi, yoksa mecburiyetten kaynaklanan birinin ilgisi mi? Aradaki farkı çocuk hisseder.
  • Çocuğumun potansiyeline ulaşmasına yardımcı olacak bilgim var mı? Bu konuda bilgi edinmeyi umursuyor muyum?
  • Çocuğumun benden bağımsız bir birey olarak gelişmesine saygım var mı? Yoksa onu, malım gibi mi görüyorum.
  • Çocuğumun gelişmesi için emek ve zaman vermeye istekli miyim?

Son yirmi yıldır çocuk gelişimi ve sinirbilim alanında çalışmalar, çocuğun gelişiminde sevginin vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu açık seçik göstermiştir. Dokunuş, göz göze bakış, gülümseme, konuşma, kucaklama, okşama, sarılma, öpeme çocuğun gelişiminde yeri doldurulamayacak sevgi ifadeleridir. Çocukluğunda doya doya sevilmiş, anne-baba sevgisine doymuş çocuk sakin, bilinçli, huzurlu, güler yüzlü, güvenen ve haline şükreden bir yetişkin oluyor.

Niyetim Ne? Çocuğumdan Beklentilerimin Farkında mıyım?

Çağımızın önemli psikologlarından Abraham Maslow “Anne-babalar çocuklarıyla ilgili planlar yaparak ve umutlar taşıyarak onlara görünmez deli gömlekleri giydirirler,” diyor. Bu söz, “Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir” sözünü hatırlatıyor.

Çocuğun karşılaştığı zorluklar onun için en iyi öğrenme fırsatıdır. Bu süre içinde anne-babanın tek yapması gereken, duruma müdahale etmek yerine çocukla sohbet içinde kalmak ve onun kendi başına bir çözüm geliştirilmesi desteklemektir.

…Önce anne-baba olarak kendiniz bu nitelikleri kazanın ve çocuklarınıza rol model olun. Örneğin, siz zengin ve güzel bir dil konuşursanız, çocuğunuz da zengin ve güzel bir dil konuşur.

İnsanın toplumsal ve bireysel varoluşu onun iki kanadıdır. Bu kanatların oluşması çocuklukta başlar ve ergenlik çağında devam eder. Bilinçli anne-baba her iki kanadı da güçlendirmeye önem verir. Ailesine, mahallesine, kentine, mesleğine, içinde yaşadığı topluma ait olması, çocuğun toplumsal kanadıdır. Dışarıdan gözlemlenemeyen bireysel kanat ise çocuğun kendi gözünde, kendi özünde hissettiği bir varoluş alanıdır… Geleneksel toplumlarda “ait olma” baskındır, “birey olma” istenmez ve önemsenmez. Ne var ki, birey olması kösteklenip engellenen insanlarda zamanla “benim gücüm yok, ben yapamam” duygusu gelişir. Öğrenilmiş çaresizlik olarak da isimlendirilen bu tutum kişinin kendi etki alanında yapabileceği şeyleri yapmamasına ve sorunların çözümünü hep başkalarından beklemesine yol açar.

Ünlü bir bilim adamı anlatıyor: “Okuldan döndüğümde arkadaşlarımın anneleri, ‘öğretmenin anlattıklarını öğrendin mi’ diye sorarken, benim annem, ‘Vernon, bugün öğretmene iyi bir soru sordun mu?’ derdi.

Birçok anne-baba, çocuklarına duydukları sevgi adına, onlarla dış dünya arasına kendilerini koyarlar ve böylece kendileri hayatta olduğu sürece dış dünyanın çocuklarına zarar vermesini önlemeye çalışırlar. Burada hassas dengeler vardır; küçük bir çocuk dış dünyadan hiç korunmazsa, kendini korumaya gücü yetmediği için gerçekten de zarar görür. Ancak çocuk büyürken dış dünyadan fazla korunursa; hata yapmasına, yaşam deneyimi kazanmasına, sınırlar ve sorumluluk bilinci geliştirmesine izin verilmezse, bu sefer de yetişkin hayatına hazırlanıp olgunlaşması engellenmiş olur. Siz bu konuda neredesiniz, hiç düşündünüz mü?

Anne-Baba Olarak Ben Kimim?

Çocuklar için en güçlü tanık anne ve babadır. Çocuk okula başlayınca o zaman sınıf ortamında en güçlü tanık öğretmen olmaya başlar. İşyerinde sevdiğiniz, saygı duyduğunuz üstünüz sizin en güçlü tanığınız olur. Kimin gözünde önemli, kabul edilebilir, değerli, güvenilir, sevilmeye layık ve saygı değer olmak istiyorsunuz? İşte sizin en güçlü tanığınız o kişidir.

Güven dolu biri misiniz, kaygı dolu biri mi? Bunu bilmekte fayda var, çünkü kaygı ortamında çocuk sağlıklı gelişemez; kaygılı anne ve baba kaygılı çocuk yetiştirir. Sağlıklı gelişim için güven gereklidir… Güven duyan insan kaygılanmaz; doğru yer ve zamanda doğru davranışı yapacağını bilir.

Çocuğun potansiyeline güvenilmeyen ortamlarda büyüyen çocuğa sürekli şu mesajlar gelmektedir: “Sen doğuştan yetersiz doğdun, birilerinin, yani bizim, sana sürekli sahip çıkmamazı ve senin için kararlar almamız ve yapmamız gerek. Sen kendin yapamazsın. Senin potansiyeline saygımız yok, ama senin sahibin biziz ve seni seviyoruz. Kendine güvenme, bize güven! Sen bilmezsin biz biliriz. Yaptığımız, söylediğimiz her şeyde bir hikmet vardır; sana açıklayamayız, çünkü anlayamazsın!”

Anne-baba çocukla ilişkisinden, çocuk da kendi davranışından sorumludur.

Bilen tavrı içinde denetleyici anne-babalık yapanlar için önemli olan çocuğun davranışıdır ve o nedenle çocuğun davranışını terbiye etmeye kalkarlar. Kültürel kalıp içinde çocuk yetiştiren anne-baba çocuğuna güzel ve zengin bir dil konuşmayı öğretmeye çalışır. “Doğru düzgün konuş! Tane tane, güzel güzel söyle! Kelimeleri ağzında yutma hakkını ver,” der. Çocuğun davranışından çok kendisini eğitmeyi hedeflemiş anne-baba ise önce kendi konuşmasına odaklanır; çocuğuna örnek olacak şekilde zengin ve güzel konuşur. Ana dilini güzel konuşan anne-babanın çocuğunun da ana dilini güzel konuşacağını bilir.

Korkutularak büyütülen çocuk, sinsiliği ve kurnazca aldatmayı öğrenir. Kültürel kalıp içinde çocuk yetiştirerek denetleyici anne-babalık yapmak kolaydır. Korkulacak, öfkeli bir insan olmak yeter. Hiç emek vermek gerekmez. Bağır, çağır, öfkelen, döverek çocuğu korkut, ez sindir! Hepsi bu kadar! Başka bir şey öğrenmene gerek yok; sadece bunlarla korku-kaygı kültürünün anne-babası olabilirsin. Geliştiren anne-baba olmak ise zordur. Kendine yaşamına yön ve anlam verecek iyi ve doğruları keşfedip içine sindireceksin. Sonra bu değerlerle tutarlı olarak bütünlük içinde hesap vereceksin. Evet bu tavır içinde anne-babalık yapmak zordur.

Anne-Baba Olarak Neleri Bilmeli, Nelerin Farkında Olmalıyım?

Bilmediğinin farkında olan bilgisiz, bilmediğinin farkında olmayan cahildir.

Her evlilik ilişkisinin kendine özgü bir yolculuğu vardır; kimisi başlangıç noktasından daha sağlıklı olmaya doğru giderken kimisi gittikçe sağlığını kaybeder ve taze bir çiçek bahçesi olarak başlayan evlilik zamanla bir çöplüğe dönüşür. Çiçek bahçesinde yetişen çocukla çöplükte yetişen çocuk, doğal olarak birbirinden farklı olacaktır.

Çocuk yetiştirmek bir ekip işidir. Üstelik, çocuğun anne-baba kadar, halaya, teyzeye, büyükanneye, dedeye, komşuya, mahalleye de ihtiyacı vardır. Ekip ne kadar birbiriyle uyumlu ise çocuk yetiştirmek o kadar kolaylaşacaktır.

Utanç olumsuz bir duygu olduğundan üzerinde konuşmak zordur; ne var ki, üstü kapatılıp gizlendikçe de güç kazanır.

Bir insanın anavatanı çocukluğudur.

Bebeklikten itibaren kolları sıvayıp babalık yapanların “babaya doymuş” çocukları, daha girişimci, daha güvenli, yabancılarla ilişkilerinde daha güvenli oluyorlar. Baba etkileşimiyle büyümüş çocuklar zorlukları görünce kaçmıyorlar, üzerine gidiyorlar. Geleceğe umutla bakıyorlar ve yaptıkları işlerde daha sebatlı oluyorlar.

Peki, aşırı koruyucu anne daha mutlu mudur? Uzun vadede değil. Aşırı koruyucu anne, tüm işi kendi üstüne aldığından enerjisi tükenir, yorulur; kendinden başka kimseye güvenemediği için tuzağa düşürülmüş biri gibi kaygılı, gergin ve öfkeli hale gelir. Çocukluğunda böyle bir anneyle yaşamak talihsizliğine uğraşmış biri tam gelişemez. O da aynı annesi gibi kaygılı, gergin ve öfkeli bir hayat yolculuğuna başlar.

Sadece kızım/oğlum denilen bir ailede çocuk ait olma duygusu baskın yetişirken, kendi adıyla hitap edilen bir ailede birey olma duygusu da gelişecektir.

Korku-kaygı kültüründe çocuk utandırılarak terbiye edilir. Bu kültür içinde oluşan ailelerde korkutan güçlü otoriteler vardır, bir de bu otoritelerden korkması gereken güçsüz kişiler. Korku-kaygı kültüründe insanın değeri gücüyle ölçülür. Güçlü kişi saygındır. Güçlü kişi ilişki içinde hep “ben” der ve diğerinin “siz bilirsiniz” demesini bekler.

Şunu bilmenizi istiyorum: Kendinizi geliştirmezseniz çocuğunuzu da geliştiremezsiniz. Önceliğiniz kendinizi keşfetme ve geliştirme olmalıdır.

Çocuğumuzla etkileşim kurarken etki alanımızın farkında mıyız? Çocuğumuzla konuşurken zaman ve emeğimizin ne kadarını etki alanımız içinde olan yapabileceklerimize ayırıyoruz ve ne kadarını etki alanımız dışında, ilgilendiğimiz ama yapamayacağımız şeyleri konuşmaya ayırıyoruz? … Diyelim ki, çocuğunuz görme engelli ve onunla sohbet halindeyiz. Çocuğunuzun gözleri görmüyorsa yapabileceğiniz bir şey yoktur. Onun körlüğü için dünyayı suçladığınız sürece enerjinizi dünyadan nefret etmek ve kendinize acımak için harcarsınız. Etki alanınız dışında kalıp, ahlayıp vahlayarak hem kendi zaman ve enerjinizi hem de çocuğun hayatını çöplüğe atmış olursunuz. Etki alanınız içinde kalırsanız kör çocuğunuzun okuyup yazan, bilgisayar kullanan, meslek sahibi, yeteneğine bağlı olarak belki de sanatçı olarak yetişmesi için yön gösterebilirsiniz. Zaman ve emeğinizi etki alanınızın içinde kullanıp kullanmadığınızın bilincinde olmanız önemlidir, hem de çok.

Bütün ebeveynlerin çocuklarına günün sonunda sunu sormasını isterdim “Bugün hangi zorlukla karşılaştın? Nasıl üstesinden geldin?” Ebeveynin kendisi de, aynı konudaki deneyimlerini çocuğuyla paylaşırsa bu iki kat değerli olur.

Aile Toplantıları ve Ailede Yaşayan Değerler

Bu üç soru, “iyi olan ne”, “doğru davranış hangisi” ve “adil ortam nasıl kurulur” çok temel insanlık konularıdır. Yalnız ailenin değil, kurumların ve toplumların sağlıklı işleyişi bu üç soruya nasıl cevap verildiğinde yatar. Bu üç konuda anne-baba anlaşamıyorsa o ailede barış olmaz… Bu üç konuda uzlaşma olmadığı sürece ailede sürekli bir gerginlik ve çatışma olur. Anne ve baba bu konuların konuşulması için yaşlarına göre çocukların da ciddi olarak katıldıkları bir sohbet ortamı oluşturacak aile toplantıları yapmalıdır.

Aile toplantıları her hafta yapılır. Süresini 30-45 dakika arasında tutmakta yarar vardır; katılanların isteğiyle bazı toplantılar uzatılabilir. Çocuklu aileler ilk defa aile toplantılarına başlıyorsa, ilk altı ay boyunca aile toplantısını anne-baba yönetmeli ve çocuklara örnek olmalıdır. Daha sonra her bir çocuk önce yönetici yardımcılığı yapar ve bir süre sonra da kendine sıra geldiğinde aile toplantılarını yönetmeye başlar.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *