Sihirli Sözcük: Limited Şirketi

Limitler güçtür. Yeni kurduğunuz şirketinizde hemen her şey sınırlıdır. İnsan gücünüz sınırlıdır (sadece siz!), paranız sınırlıdır (0), tanıtım gücünüz sınırlıdır (eş, dost), müşterileriniz sınırlıdır (0). Bu kadar yokluk için de bir şeyi var etmek neredeyse imkansız görünür. Ancak durum tam tersidir. Bütün bu yokluklar sizin seçeneklerinizi daraltır, konsantrasyonunuzu yükseltir ve sizi gizli silahlarla donatılmış ölümcül bir ninjaya dönüştürür. Girişimci (özellikle yazılımcı olanları) sınırlarının farkında olmalıdır. Sadece gücünün yetebildiği özelliklere sahip compact ama iyi bir ürün ortaya çıkarmalıdır. Üstelik parası olmadığı için bunu çok ama çok hızlı yapmalıdır. Bir an önce müşterinin önüne çıkarmalı (agile), satmalı (marketing) ve ihtiyaca göre ürünü geliştirmelidir (customer development).

Bir Tweet’lik Proje

Eğer projeye başlamadan önce yeterince kafa yormuşsan 140 karakterle projeni anlatabilirsin. Projeyi anlatmak projenin özelliklerini anlatmak değildir. Projeyi anlatmak bir cümle ile müşterinin kafasında bir şeyler canlandırmaktır ve bu canlanan şey üç aşağı beş yukarı gördüğü ürünle örtüşmelidir. Eğer projeni bu şekilde ortaya koyamıyorsan bir kez daha düşün. Çünkü projeye başladığın nokta aslında projenin bittiği nokta olacaktır. Yani aylarca süren geliştirme sürecinin sonunda bu noktaya ulaşmaya çalışacaksın. Eğer kafanda projeyi bir cümle ile ifade edemiyorsan elinde her zaman yönünü bulmanı sağlayacak bir pusula yoktur demektir. Bir Tweet’lik projenin bir başka güzel yönü de projenin ne zaman biteceğini anlamanızı sağlar. Eğer bu tweeti karşılayan bir ürün ortaya çıkmışsa yeni özellik eklemeye de gerek yoktur. Bu ürün bu kadardır.

Power of ONE Person

He isn’t a big problem!

A single person may change the fate of whole operation in an organization. When you are doing your SuperImportantEnormous project in a big organization there will always be a cranky person you can’t satisfy. At first you try to ignore Jeff the Cranky. But he doesn’t like to be ignored. He starts to talk how inadequate, insufficient, inexperienced, careless -insert a negative adjective here- you or your team are. It becomes obvious that ignoring Jeff won’t work.

Don’t be an enemy of him!

Ignoring may not work

He isn’t a level 1 cranky. You update your strategy to cope with a level 2 cranky. You try to establish a good communication with him. You hold a meeting to clear the air, show your respect, get feedback from him on the issues he is annoyed. Of course the issues would be tiny, unimportant, maybe non-existent. Although at first this approach seems working soon you will discover that Jeff the Cranky is talking nonstop. You waved the white flag but it provoked him. He feels he is in charge now. Jeff the Cranky is level 3.

Kill him!

Peace negotiations may not work

Now, you are officially in war with Jeff. There is no turning back from this point, either you crash him (harder than you think) or you put him out of action. To crash him, you complain to his superiors about him with undeniable proof (email records, meeting notes, bringing his colleagues as witnesses). If It works he backs off. If this does not work, or you certainly sure that it won’t work, then you move to plan b. You try to show everybody how baseless his claims are in every occasion. At the end, he sees that nobody cares him, so he retreats to his corner and waits for his next prey.

If you fail to eliminate Jeff the Cranky, your project fails, even you successfully finish the project he makes your life hell during that period.

Fate of Local Businesses

Local Business vs. Internet Business

Thanks God we live in the internet age. Without leaving your chair, you explore, filter, compare and order whatever you need in ten minutes . It is like magic. Think about it, with one finger click (i.e. mouse click) every type of cushion humankind produced would be unrolled in front of your eyes. And a few more clicks later the lucky cushion will be on the way to your house. But, if everybody use internet who will go to our friendly neighborhood brick and mortar variety shop?

The answer is nobody. They will go bankrupt. That may seem sad but it is inevitable. We need to find a way to support them right? Wrong. Lets not romanticize it. Although internet is evil character in this story, it is not the real reason. Local businesses are failing because almost all of them provide below the average services. They don’t care their customers. They don’t try to improve their businesses. We see them every day, we know them. They don’t respect their jobs. I don’t want to be cruel, my family has some local business owners, but we should be honest. Internet age is not different from stone age. It is the survival of the fittest. If you provide good value, If you really respect your job, if you try to improve your business, then you will survive as a local business otherwise you will die, and it is a good thing.

Doğal Olanın Başarısı

İnsan hayatını iyileştirme çabasından hiç vazgeçmemeli. Kaç yaşında olursa olsun, hangi durumda olursa olsun, her zaman daha iyiye geçiş mümkündür. Ben de bu çerçevede çok çaba sarf ettim ve etmeye devam edeceğim inşallah. Zaman kullanımı, insan ilişkileri yönetimi, yetenekleri geliştirme, hedeflere ulaşma, olumsuzluklardan daha az etkilenme, para yönetimi, sağlık, maneviyat gibi alanlarda çok farklı teknikler denedim, deniyorum. Zaman zaman burada da süreç içerisinde vardığım çıkarımları paylaşıyorum. Geriye dönüp baktığımda en başarılı olan tekniklerin doğal olanlar olduğunu görüyorum. Doğallıktan kastım iyileştirme çabasını hayatın içine yedirmek.

Örneğin daha sağlıklı olmak için spor yapmanız gerektiğine karar verdiniz. Bunun için bir spor salonuna kayıt oldunuz. Bu yeterli değil. Spor salonuna gitmeyi bir şekilde hayatın rutini içerisinde uygun bir yere yerleştirmeniz gerekiyor. Normal şartlarda iş çıkışı spor salonuna gitmeye karar verdiğinizi düşünelim. O zaman şöyle bir süreç değişikliğine gitmeniz gerekiyor. Akşam tam mesai bitiminde işten çıkıp, servise binmekten vazgeçip, akşam evde yapacağınız planları biraz öteleyip, aç ve yorgun bir şekilde spor salonuna giderek bir saat spor için önü ve arkası dahil toplam iki saat ayırmanız gerekiyor. Yani akşam 7:00’de evde oluyorsanız, 9:00’da evde olmanız gerekiyor. Üstelik bunu haftada iki veya üç gün yapmanız gerekiyor. Var olan bir akışı bozdunuz. Doğal olmayan, zorlama olan bir süreç olduğu için yürümeyecektir. Spor yapmayı gerçekten kafaya koyduysanız ona uygun bir yer bulmanız gerekiyor. Ya da daha doğal bir spor bulmanız gerekiyor. Örneğin haftada bir gün iş çıkışı arkadaşlarla basketbol oynamak, hafta sonu bir gün koşu yapmak ve bir gün de evde spor yapmak gibi. Böyle olunca sporu rutin içine gömmek çok daha kolay oluyor. Üstelik sürüdürülebilir de oluyor. Uzun yıllar devam edebilecek bir formül ortaya çıkıyor.

Spor herkesin en az bir defa denediği bir konu olduğu için örnek olarak ele aldım. Diğer alanlarda da benzer bir durum var. Eğer hayatınızda bir alanda iyileştirme yapmak istiyorsanız, eylem planınızı günlük rutinin bir parçası haline getirebilecek şekilde yapın, böylece doğal olacaktır, doğal olan da başarılı ve sürdürülebilir olacaktır.

Yaşadığını Göster

Başlangıç şirketleri karınca gibidir. Karıncaların yerinde durmayan dinamik bir yapısı vardır.  Bu özellikleri çok ilgimi çeker. Diğer bütün hayvanlar “normal” şartlarda dururlar, herhangi bir değişiklik olduğunda kaçmaya çalışırlar. Ancak karıncalar farklıdır. Onlar hiç durmaz, sürekli hareket ederler. Bir değişiklik olduğunda ise zaten yoldadırlar ve en fazla yollarını değiştirirler. İşte başarılı başlangıç şirketleri karınca gibi olmalıdır. Sürekli aktif olmalı ve değişen şartlara anında tepki vermelidir. Büyük şirketler ise bitki gibidir. Şartların değişimine çok gecikmeli tepki verirler. Bir başlangıç şirketinin soluk alıp verdiği çevre çok değişkendir, eğer hayatta kalmak istiyorsa bu değişikliğe hızlı tepki vermeyi öğrenmeli hatta bir parçası haline getirmelidir.

Karıncaların bir başka özelliği de yılmaz olmalarıdır. Boylarından büyük nesneleri kaparlar ve sabırla, bıkmadan onu taşımaya çalışırlar. En sonunda da başarılı olurlar ve yeni işlere koyulurlar. Bir başlangıç şirketiysen karınca gibi ol, yaşadığını göster!

Geliştiren Anne-Baba

Kitap: Geliştiren Anne-Baba
Yazar: Doğan Cüceloğlu
Konu: Çocukları sahip oldukları potansiyelleri ortaya çıkaracak şekilde yetiştirebilmek için anne ve babaların bakış açıları nasıl olmalı?
Benim Notum:  4_star (5/5)


Çocuk yetiştirme konusunda anne ve babaların sahip oldukları kesin yargılar beni hayli şaşırtıyor. Çağımızın özgüveni yüksek ebeveynleri karşılaşılan her durumda çocuklara nasıl davranılacağı konusunda o kadar kendinden eminler ki bazen başkalarının çocuklarına müdahil olmaktan da çekinmiyorlar. İşin garibi bu muhteşem ailelerin fikirleri diğer muhteşem ailelerle de çelişebiliyor. Bu kadar çok saçmalığın havada uçuştuğu bir zamanda insan en azından ne konuştuğunu bilen birini dinlemek istiyor.

Her çocuk özeldir ama aynı zamanda her çocuk bir insandır. Çocuk yetiştirmede mutlak doğru yoktur fakat yer yüzünde yaşayan ve yaşamış olan milyarlarca çocuğu dikkate aldığımızda çocukların nasıl yetiştirileceği konusunda kayda değer bir enformasyonun olduğunu da kabul etmek gerek. Bize düşen bu enformasyondan doğru bilgiyi çıkarmaya çalışmak. Bazı ailelerin çocuk yetiştirmedeki ana akım yaklaşımları bir kenara bırakıp, tamamen sıra dışı yöntemler deniyor olması beni ürkütüyor. Elbette çocuk yetiştirme yaklaşımını sorgulamak önemli ama fazla deneysel bir yaklaşım bir insanın hayatını mahvedebiliyor ki bunun örnekleri çok.

Doğan Cüceloğlu bu alandaki önemli “uzman”lardan birisi. Geliştiren Anne-Baba kitabında makul ve akla yatkın bir bakış açısı sunuyor. Dediğim gibi mutlak doğru yoktur ve kitapta bahsedilenleri de bilimsel bir gerçek gibi düşünmemek gerekir. Yine de kitapta bahsedilenleri birebir uygulamaya çalışsanız bile çocuk yetiştirmede çok faydalı olacağını söyleyebiliriz. Benim açımdan çok sıra dışı bir bilgiyle karşılaşmadım ama daha önce karşılaştığım ve doğru olduğuna inandığım bazı kavramları hatırlamak, ne kadar önemli olduğuna kafa yormak ve tekrardan uygulamaya çalışmak açısından hayli faydalı bir kitap oldu. Kitapta yazılanları çocuklarıma uyguladığımda açıkça hissedilir olumlu gelişmeler gözlemleyebildim. Tabi zaman içinde insan öğrendiklerini unutabiliyor ama kitabın 178 sayfa olduğunu düşünecek olursak ara ara tekrar okumak ya da hızlıca göz atmak mümkün.

Kitaptan ilgimi çeken bazı noktaları paylaşmak istiyorum.

Continue reading

Bataklık

Zamanın birinde bataklığa düşmüş biriyle karşılaştım. Perişan bir durumdaydı, çırpındıkça batıyordu, artık kıpırdayamaz hale gelmişti. Tabi onu o halde görünce hemen yardıma koştum. Arkasında görece sert bir toprak vardı, “oraya doğru hareket et, oradan çıkabilirsin,” dedim ama adam bana inanmıyordu. Bir dal parçası buldum adama doğru uzattım. Elinin yetişmeyeceğini düşündüğünden olsa gerek elini uzatmaya çalışmadı. Dal parçasını adama biraz daha yaklaştırmak için çamurun içine daldım, dal parçası iyice yaklaşmıştı ama yine de adam elini uzatmaya çekiniyordu. Bu arada üstüm başım berbat olmuştu, hatta bir ara neredeyse ben de bataklığa düşecektim. Çamurdan çıkıp sağa sola koşturmaya başladım. Adamı kurtaracak bir şey arıyordum. Biraz sonra bir ip buldum, dalın ucuna bağlayıp adamın eline doğru attım. İp elinin üzerine düştü. “Tut çekiyorum,” dedim ama adam bana kızmaya başladı. “Bana akıl verme kardeşim, atacaksan yiyecek bir şeyler at, yoksa da git işine,” diye çıkıştı. Ne olduğunu anlayamamıştım. Adam bataklığın ortasındaydı ama bataklıktan çıkmak gibi bir derdi yoktu. Benden karnını doyurmak için yardım istiyordu. Adamla biraz daha konuştuktan sonra adamı kurtarmak için kendimi paralamakla hata ettiğimi anladım. Bataklıktan çıkmak için benim yardımımı istemiyor, belki de bataklıkta olduğunu bile kabul etmiyordu. Üstelik yardım etmeye çalıştığım için bana kızıyordu. Bu adam için neredeyse ben de bataklığa düşecektim. Bundan sonra bataklıkta olup da kurtulmak için yardım istemeyen birisine asla yardım etmemeye karar verdim.

Gel zaman git zaman yine bataklıkta olan birisiyle karşılaştım. Bu defa biraz temkinli yaklaştım ama bu adam yalvarıyordu. “Ne olursun beni kurtar, ölmek üzereyim, ne yap ne et beni kurtar.” Tamam dedim, bu adam için uğraşmaya, kirlenmeye, belki de hayatını risk etmeye değer. Hemen adamı kurtarmanın yollarını aramaya koyuldum.

“Kardeşim şu tarafa doğru gitmeye çalışsan belki oradan çıkarsın ben de yardım ederim,” dedim.

-“Orası çok tehlikeli iyice batarım,” dedi.

-“Tamam o zaman şimdi sana bir dal parçası uzatacağım unu tut.”

-“Dalı tutamam yarı yolda kırılırsa iyice batarım.”

-“Peki o zaman sağlam bir ip bulup atacağım seni çekerim.”

-“İp elimi ağrıtır sen buraya gelsen beni sırtına alsan, dışarı çıkarsan olmaz mı?”

-“Maalesef kardeşim, üstüm pis olur,” dedim ve oradan uzaklaştım.


Bataklığa düşen, yardım isteyen ama kurtulmak için çabalamayana da yardım etmemeye karar verdim.

Artık bataklığa düşen, yardım isteyen ve kurtulmak için gayret edene yardım ediyorum. Onlar için kirlenmeye değer. Geriye kalanlar mı, onlara selam deyip geçiyorum.


Canlı Kitap

Üniversite son sınıfta bitirme projesi yapmamız gerekiyordu. Proje arkadaşlarıyla şöyle bir karara varmıştık:

Madem bir proje yapacağız yapmaya, elimizden geldiğince iyi bir şey yapalım, belki ticari bir ürüne dönüştürürüz en kötü şartlarda iyi bir deneyim yaşamış oluruz, kaybedeceğimiz hiçbir şey olmaz.

Bu mottoyla yola koyulduk. Bitirme projesi kapsamında yapılabilecek konu ve teknik kategoriler belirlenmişti. Bunlar arasında en çok hoşumuza giden eğitim alanında üç boyutlu bir proje geliştirme başlığıydı. Biraz araştırmadan sonra Artırılmış Gerçeklik (AG) -Augmented Reality- konusunda çalışmaya ve bu alanda bir eğitim aracı geliştirmeye karar verdik. Biraz ön araştırma, çeşitli eğitimcilerle konuşma ve danışman hocamızın da yönlendirmesiyle AG ile fizik deneylerini yapmayı sağlayacak bir projeye başladık.

Continue reading

Tecrübe++

Okuldan yeni mezun olup da girişimciliğe atılmak isteyen gençler etrafındaki insanlarla bu fikirlerini konuşurlar. Çoğu zaman danışır gibi yapar ama aslında kafalarındakini onaylatmak isterler. İstediklerini duymadıklarında da başkalarından fetva aramaya koyulurlar, ta ki aradıkları fetvayı bulana kadar.

Bu yaklaşım doğru mudur? Bir taraftan doğrudur. Çünkü başkalarını dinlersen iş yapamazsın. Çoğunlukla insanlar iki türlü tepki verir. Ya her işe olmaz der ya da ayıp olmasın diye çok güzel fikir der. Onun için bir fikri kafaya koyduğunda pek kimseyi dinlemeden uygulamak gerekir. Sorun gerçekten kafaya koyup koymadığında, gerçekten bu fikri hakkıyla tartıp tartmadığında. Burada da tecrübe devreye giriyor. Bir miktar tecrübe fikirleri normalize etmeyi sağlıyor. Ayağı yere basmayan tarafları varsa, onları biraz törpülüyor.

Girişimcilik güzeldir ama streslidir. Genç yaşta böylesine ağır bir strese girmeye değer mi tartışılır. Uzatmadan fikrimi söyleyeyim gerçekten iyi bir fırsat yoksa ileride girişimcilik yapılması istenen alanda çalışıp tecrübe kazanmayı tavsiye ederim. Çünkü bir girişimi hayata geçirmek için öğrenilmesi gereken birçok bilgi vardır. Sadece teknik bilgiden bahsetmiyorum, insan ilişkileri, finans, ticaret hukuku, alandaki iş yapış şekli, aktörler gibi birçok konuda tecrübe kazanmak gerekiyor. Eğer bu alanda bir işte çalışılırsa bu tecrübenin maliyeti işverene yüklenir. Sonrasında tecrübe kazanılan alanda girişimcilik nispeten daha kolay olur. Tabi tek yol bu değil, ama diğer yollara göre bir tık daha konforlu.